-yalnızlığı nasıl bilirsiniz?

-iyi bilirim!
..
İskandinav mitolojisine göre, yalnızlık ve sessizlik tanrısının yaşadığı rivayet edilen kara delik ormanının tam ortasındaki yaşlı bir ağaçta şöyle yazarmış;

“yalnızlığın herhangi bir noktasında sözcükler ortadan kaybolur ve ruh orada, o sessizliğin içinde; usul usul, büyür..”

Uzun uzun anlatılamayacak kadar kısadır aslında yalnızlık.

Yalındır etimolojisi.

Herkese göre yalnızlık olan, bana göre tek başınalıktır.

Ve hüzünlü de değildir.

Ama madem bu bölümün konusu yalnızlık,

Tek başınalığın yerine yalnızlığı yazacağım ben de!

Öyle başkalarının yalnızlığını falan değil,

Özene bezene seçilmiş olan, kendi yalnızlığımı.

İsteye isteye, seve seve, bayıla bayıla yalnızım zira.

Ama insan öyle bir günde yalnız olmuyor.

Geçe geçe yalnız oluyor kalabalıktan,

Seçe seçe oluyor..

Ne kadar değerliyse yalnızlığı, o kadar yalnız oluyor.

Tek başına yapabilecekleri iki kişiyle yapabileceklerinden daha fazla olduğunda yalnız oluyor.

Lavobaya başka birinin saç telinin düşecek olması ihtimalini göze alamadığı için yalnız oluyor.

Uyandığında,

başka biriyle göz göze gelmek istemediği için;

bir tek -kendine uyanmak- istediği için.

Bıraktığı her şeyin bıraktığı yerde duruyor oluşunu sevdiği için yalnız oluyor.

Kahve fincanından, bardak dolabına, yatağından, yorganına, yemek masasından, koltuğuna, uyku saatlerinden, uyanma saatlerine, kitaplarından, filmlerine, yazmalarından, çizmelerine kadar,

geniş geniş yalnız oluyor.

Ve eğer anlamlı bir kalabalığı yoksa insanın, kendini yalnız da hissetmiyor.

Hüzünlü olan yalnızlık değil,

Yalnız kalmamak adına yapılan seçimlerdir zira.

Benim yalnızlığım, başkalarına olan ilgisizliğimle başladı.

Ve sonuna kadar dinlemeye sabrımın olmadığı, o sakız gibi defalarca çiğnenmiş hayat hikayelerine..

Hepsi başka bir geçmiş oysa.

Hem başkalarını merak etmeyince, kendini merak ediyor insan!

Kim olduğunu,

Kim olmadığını,

Nereden gelip, nereye gitmekte olduğunu,

Aldığı nefesi,

Verdiği nefesi..

Ve önleyemiyor içindeki üst-insana ulaşmaya karşı duyduğu yükselişi!

Nietzche’ye göre, aşmak,

Bana göre geçmek kendini.

Kendine tırmanmak da denilebilir,

-basamak basamak..

Ama önce ineceksin o merdivenleri;

Yalnız başına!

Geçeceksin kendinin her yerinden;

her yarasından, her acısından,

-aşkından.

Bütün savaşlarından,

bütün yenilgilerinden,

yanılgılarından.

Bütün hücrelerinden,

Atomlarından.

Arayıp, bulup, çıkaracaksın kendinin bir parçasını daha yüzeye,

-okyanusun o sonsuz derinliklerinden.

Zira, gelebileceğin yer; yalnızca, kendine açılan yeni bir kapının daha eşiği..

İnsanlar gelecekler ve geçecekler hayatından,

Misafir gibi..

Bir iz bırakacaklar,

Bir söz bırakacaklar,

Bir hatıra belki,

Bir ürperti..

Bir öğreti,

Bir düşünce,

Bir duygu,

Bir şarkı belki..

Velhasıl,

Aynalarda görecek,

Biraz daha anlayacaksın kendini..

Nihayetinde,

Kimseye değil,

kendine giden bir yoldur yaşamak.

Ben de kendime kaçmayı uygun buldum kısaca,

-başkalarına kaçacağıma.

İnsan bir yerden sonra anlatılarak anlaşılacakların ötesine geçiyor zira.

1 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir